23 Nisan 2012 Pazartesi

sohbet

Gönderen Pisun zaman: 02:07 0 yorum
soframızda sıcacık çayı ,bir dilim ekmeği paylaştığımız gündü
sevgiden söz açmıştık;
dağlardaki çiçeklerden bahsedercesine...
binlerce sevgiyi yaşamıştık iki kişi yüreklerimizde..
kim bilir kaç sevgiyi sevdik,
kaç sevgiyi yerdik,
kaç sevgiyi özledik
ve
kaç sevgiyi bitirdik sevgimizle..

22 Nisan 2012 Pazar

çocuk hikayesi

Gönderen Pisun zaman: 02:49 0 yorum
çocuk olmak..küçücük ama var olmak..biz yetişkinler özellikle türkiye'deki yetişkinler; çocuk olmayı  çocuk olarak var olmayı hatta çocukların bir varlık olduğunu önemsemeyiz..bir çoğunuz şuanda benim yanlış düşündüğümü geçiriyor içinden.. kendini dünyanın en iyi anne veya babası sanıp yaşayan insanlar yüzde olarak çoğunlukta..tabii bundan sadece gözlemlerim kadar emin olabiliyorum.. yani yüzde yüz kesinliği yok yazdıklarımın..ama eminim kameralara dayanan bir istatistik yapılsa ben haklı çıkarım..
küçücük olmak ama var olmak..sonsuz bilinmezliğin içinde bembeyaz bir gerçeklik; çocuk olmak.. bu yazı yetişkinleri anlatsa, işte bir kaç paragraf bir kaç virgül, birkaç soru işaretiyle sonlanırken çocuk olmak öyle birkaç paragraf vs ile yazılabilecek bir şey değil.. sonu olan bir şey de değil.. çocuk olmak sonsuz bir şey, her bakımdan sonsuz..hayaller, korkular, düşünceler, imgeler, şekiller,cesaret,enerji,sevgi..gerçekten de yaz yaz bitmez..tabii bence böyle bu.. çünkü çocuk olmak bence bir dönem değil bir ömür..
çocuk olmak..büyük güç..yok edilmesi gereken kadar büyük..o nedenle bizler yok ederiz çocuklarımızı, onları biz yaparız ki o büyük güç egolarımızı tüketmesin..yok etmek,biz yapmak..yanlış oldu sanırım..yok etmişiz gibi yapmak bizlermiş gibi yapmak daha doğru olurdu..çünkü daha önce dedim ya çocuk olmak bir ömür süren hatta ömrün ötesine geçen bir sonsuzluk..o nedenle yok edilemez O, sadece edilmiş gibi yapılır..tek tip insan yığınları kendine benzemeyeni yok etmeye programlanmış virüs programları gibi çalışıp onları bulur seçer ve yok eder..miş gibi yapar..
bazen düşünüyorum da bizler gerçekten evrenin ilk basamağında, ilkel bir gezegende yaşıyoruz ve ilkellik düşük bilinçlerimizi geliştirmemize engel oluyor sürekli..dünya gezegeninde yaşayan insan ırkı hala en ilkel ırk olduğu için  GÜÇ ile ego şişirmeye,''bir şey olmaya'' çabalayıp duruyor..o nedenle de çocukluk; bize yok edilmesi gereken bir dönem olarak; alt beynimizden sürekli pompalanıyor..
şimdi dünyaya şöyle bir uzaydan bakalım..dünyada ki bu kargaşayı bir bütün olarak görelim..beton bloklar,devasa iş, alışveriş merkezleri,bozuk üretilen yiyecekler,savrulup atılıveren her cins çöp,rengi siyaha çalmış ölü denizler,patlayan bombalar,medya patronları,tv ler ,arabalar bir sürü ıvır zıvır ..bakmaya devam edin daha derinlere evlerin içindeki kokuşmuşluk,hır gür,para kazanma -kaybetme sorunları..içim daraldı..kesinlikle yok eden bir ırkız biz..ve bunu sadece güç uğruna yapıyor olmamız ah işte o tam bir bonus..dinde savaş,iş hayatında savaş,evde savaş,okulda savaş..sonsuz gidiyor bu liste..
bir dakika 3 yaşımızdaki gibi düşünmeye çalışsak inanın bugünden kötü olmayacak gelecek..her ne yapıyorsa büyükmüş gibi yapan o -biz insanlar yapıyor..çocuk olmak..büyük ideal..en azından benim için..bu ilkel dünyada hayranı olduğum birkaç isim var gene de ..bu ''gene de''kelimesi her şeye rağmen demek benim için..büyük kitleler için bir şeyler yapmaya çalışan bir kaç kişi..bazıları filazof bazıları yazar,şair,bazıları yakın çevremden yüreği tertemiz insanlar,bir tanesi de lider..O ki benim tüylerimi ürpertip,gerçekten kalbimi yerinden çıkaracak kadar titreten bir lider..bunların hepsini gerçekten hissediyorum yani emin olabilirsiniz öyleymiş gibi yapmıyorum çok ama çok içten bu duygularım..O nu gerçekten kalpten tanıdığımı biliyorum çünkü fikirlerindeki saf gerçeklik,yüreğindeki tertemiz duyguları hissediyorum hala..
O büyük millet meclisinin açıldığı günü çocuklara armağan ederken hiç yanılmamıştı..çünkü çocuk olmak çocuk olarak var olmak sonsuza dek süren bir şey..o tertemiz yüreği keskin zekasının önüne bir tek bu konuda geçti..yanıldı..biz insan ırkı ilkel benliklerimizle çocuklarımızı yok ediyorduk,edecektik..ben bu günü bir gün bütün büyüklerin çocukluk günü olarak kutlamasını diliyorum..en azından yılda bir gün çocuk olmayı başarmakta büyük bir başarıdır..
tüm insan ırkının çocuk olma günü mutlu geçsin.. 

21 Nisan 2012 Cumartesi

baloncu

Gönderen Pisun zaman: 02:03 0 yorum
yürüyorum yolda, parka doğru.
sıkıntılıyım, havada öyle
gökyüzü iyice kapanmış ağlamaya başlamadan önce.
parkta oturuyorum elimde çekirdek
zaman geçiyor, elimdeki kitabın satırları tükeniyor,
bir çocuk ağlaması yayılıyor parka
annesinin elini çekiştirmekte çocuk; ağlayarak
bir baloncu memnun, çocuğa balonu uzatıyor
çocuğun yüzü, gülüşü kıpkırmızı oluyor balonun ardında
ve balonlar;
gökyüzüne dönük gözleri
gök; annesinin elini çekiştiriyor, belli ki ağlamaya hazırlanıyor.
bulutlar oluşuyor gözlerinde
ve ağlıyor gökyüzü; balonlar için
ve herkes kaçışıyor evlerine
ben de ıslanıyorum sağnakta ama
oturuyorum hala, hatta çekirdek bile yiyiyorum.
bir çocuk telaşla; aldığı balonu salıveriyor gökyüzüne
ve gök gülüyor,
yüzü balonun ardında sararıyor
gök bütün gün sarı balonuyla oynuyor
mutlu ve ağlamaksız..
insanlar geziye çıkıyor evlerinden..


gün geceye yönelirken 
baloncu hala köşede bekliyor
ve çocuklar hala ağlıyorlar balon için..

19 Nisan 2012 Perşembe

okan bayülgen ' in hikayesi

Gönderen Pisun zaman: 00:24 1 yorum


Dün gece elimde kumanda tv tv gezerken okan'nın muhabbet kralına kaptırdım kendimi.. aslında genelde izlerim okan'ı seviyorum da dün gece nedense öyle bir süpriz oldu bana garip bir tesadüftü.. konu da tesadüf, şans, kader, kısmetttt kısmetti.. gerçekten de benim  önemsediğim konular; tesadüf, şans..
hatta öyle sıklıkla kafa patlatıyorum ki bu konuda harbiden kafam patlıyor..
tesadüf.. istemsiz zamanlama diye tanımlıyorum ben bunu.. sözlük tanımını bilmiyorum gerçekten merakta etmiyorum.. ama nasıl şekil veriyor seçeneklerimize, irademize.. tesadüf.. bir çok insan tesadüf diye bir şeyin olmadığını yani bunun kader olduğunu ima eder.. bizde güler geçeriz çoğunlukla.. düşünmeyiz.. tesadüf değilde hep sonuçları çeker dikkatimizi.. çünkü genelde tesadüfi olaylar kocaman sonuçlara yol açar.. oysaki bizler tesadüfü düşünmeye başlasak merak etsek bu istemsiz zamanlamayı belkide çözmek için baya bir yol alırız.. öyle ya teknolojik ilerlemeye bakarsak eğer merak ettiğimiz konularda ne kadar üretken olduğumuzu görürüz.. tesadüf.. ben fizikçi yada matematikçi değilim o nedenle burada yazdıklarım sadece  düşünüp vardığım sonuçlar olacaktır hepsi bu.. tesadüf.. sandığımız kadar istemsiz zamanlama değil bence; korkularımız, isteklerimiz öylesine gerçek öylesine içten oluyor ki bazen, kalbimizi kaplayan bu duygular bir anlık bir yükselişle büyük bir enerji topu halinde yayılıyor evrene.. evren kalpten büyük enerjiyi doğal bulup bizlere o enerjilerle yüzleşme fırsatı veriyor.. bu fırsatı biz tesadüf diye tanımlıyoruz halbuki bu; sıradan doğal bir süreç.. buna gizem katmaya gerek yok. 
tesadüf.. bizim istediğimiz yada korktuğumuz sonuçlar için doğanın bize bir armağanı.. ama bu armağanı biz ima etmiştik daha önce heh işte o da bizi buldu sonunda.. şans.. hım bak bence bu daha sihirli bir kelime.. şans.. gerçekten şans diye bir şey var mı ? iyi şans kötü şans.. şans eseri kurtulmak ölümden.. paralar kazanmak piyangodan.. hemen herkes de farklı oluyor şans.. kiminde eğitim, kiminde evlat, kiminde ölümden dönmek, kimi için ölmek, para, bir sürü v.s 
şans için tesadüften daha baskın bir enerji gerek kalbe.. bence tabii.. istemek lazım, tırnaklarınla kazımak istediğini.. kocaman enerjilerle beslemek büyütmek ve salıvermek lazım gökyüzüne.. uçan balon gibi al eline salıver gitsin gökyüzüne rengarenk.. 

18 Nisan 2012 Çarşamba

grup vaktinden , geceye

Gönderen Pisun zaman: 23:33 0 yorum
masmavi gün geceye dönüşmekte denizin maviliğinde,
gecenin, kırmızı, sarı, turuncu rengini alıyor deniz..  
ve ölüyor gün, bütün görkemiyle denizde boğuluyor..
bir martı günün geceye yenildiğini umursamadan 
                                            kanat çırpıyor yiyeceğe,
ve beyazı bölüyor geceyi, ışık oluyor
bir karınca hala taşıyor yemini, kumların üzerinde..
kıyıda kimse yok, 
evlerin lambaları geceyi ve denizi bölüp,
                                    ışıktan bir yol oluşturuyor. 
tabak şıkırtıları, pişen balıkların, etlerin kokuları 
yükseliyor geceye
insan sesleri geceye karışıp dalgalarda kayboluyor. 
martı hala inatla uçuyor;
                                     yiyecek peşinde.
karınca yok artık. 
martı son ışığını saçıyor geceye ve denize
bu Onun son dalışı oluyor.
gümüş bir lira görüyorum martının ağzında parlayan
martı, 
gümüş lira ve beyaz ışık süzülüp yanıbaşıma geliyorlar..
ben elimde ki ekmeği bölüşürken martıyla,
martı gümüş lirayı yitirip gidiyor..
ben şaşkın , kumları karıştırırken buluyorum gümüş lirayı..
martı yok artık;
sadece rengiyle çizdiği ışık yolu; denizin ve gecenin üzerinde
ve insanlar hala konuşuyorlar, gülüyorlar evlerinde;
                                             tabaklar hala şıkırdıyor..
elimdeki gümüş lirayı atıveriyorum gökyüzüne ;
                                                  olanca kuvvetimle;
ve o an yıldızlar gururla parlıyorlar 
gecede ve
               denizde ve
                              benim gözlerimde..

7 Nisan 2012 Cumartesi

yedi nefs hikayesi

Gönderen Pisun zaman: 03:41 0 yorum

hayatımızdaki negatif düşüncelerin eyleme dönüşünü düşündüm bugün..hani klasik yedi nefs varya onlar hakkında biraz didiştim kendimle..bu yedi nefs nedir tam olarak bilmesem de insan hayatında gerçekten yok edilmeyi bekleyen olumsuz edimlerin olduğunu biliyorum..din felsefesine hiç girmicem de ben sadece kendimiz açısından bakıcam olaya..
yemek yemeyi, seksi, kibri, kin - nefret ve öfkeyi, tembelliği, hırsı ve kıskançlığı seviyor insanoğlu..sonuçta hayatımız zehir olduysa bir parça içimizdeki bu zehirlere bakmaya daha doğrusu onları görmeye çalışmaya ihtiyacımız var demektir..egomuz garip bir oyunda çünkü, bizi yanılsamalarla kendimizden uzaklaştırıp gerçeği görmememiz için çeşitli yollar denemekte..bizler özümüzden uzaklaşıp gerçekleri kendimizden her sakladığımızda egomuz daha da -sözde kendine güvenle her defasında yeniden yeniyor asıl bizleri..
bu yedi olayı çok felsefik birşey..hemen her şeyde çıkıveriyor karşımıza..özellikle din felsefesinde çok belirgin..bilinmez birşeyler sanki bize özümüzü bulmamız için sürekli yedi, yedi diye fısıldıyor..bu önemli..demek ki insanoğlu yediyi yani kendini bir şekilde keşfetmeli..
yemek yemek; fazlası obeziteye gider..ama yemek yemek yada yemeği istemek kafamızı en çok meşgul eden şeydir diyebilirim ben..bir anda burnuna geliveren o koku, o sırada ne yapıyor olursak olalım çeker alır bizi ordan..yeniliriz ona..bir günde neleri çeker canımız düşünsenize..kafamızın bir kısmı kesin yemekle meşguldür..
seks de yemek gibi insanların kafasının bir köşesinde sürekli bekler..sürekli meşgul eder..sürekli acıkır oda..hele erkeklerin işi çok daha zordur bu konuda..yirmidört saat boyunca evet uykuda bile kafalarını seks meşgul eder..
bazen yemek yemeyi unuturuz ama nedeni başka bir şeye duyduğumuz hırstır..hırsın bir sınırı yok herhangi bir konuda kolayca sarar bedenimizi..başka bir şeyi düşünemeyiz eğer hırslıysak..en önemli şey başarmak, başarmak, başarmaktır..hedef ne olursa olsun başarılmalıdır..en iyi not alınmalı, en mutluymuş gibi yapılmalı, dünyayı yönetmeli, en iyi yemeği yapmalı, en iyi anne olunmalı..v.s..
tembellik hırstan da kötü bence..en azından bir şey düşünmek hiç bir şey düşünmemekten iyidir..birşeyleri düşünebiliyorsak eğer bu yedilerden birini farkedip yok edebiliriz de belki de..hiçbir şey düşünmeden yaşamak çok tehlikeli..
kibir; ben onu hep ego olarak tanımlarım kendi hayatımda..egonun kelime anlamı olduğu için değil de
kibir bizi belki de kendimizden uzaklaştıran en büyük şey olduğu için..o bizi ele geçirdiğinde artık biz orada değilizdir..biz başka birşeye dönüşmüşüzdür..bir yaratığa..
büyük öfke kine dönüşür kin nefrete..bu kısır döngü döner durur beynimizde..öfke çocuklukta yapışır yakamıza..genelde babamıza duyarız o büyük öfkeyi..en büyük otorite en büyük öfke kaynağı olur içimizde..bu öğrenilen davranış yıkar geçer sevgilerimizi..bizi en çok besleyen sevgi ana damarı kesildimiydi elimizde korumasız bir benlik kalır ki bu da içimizdeki öfkenin büyütttüğü ikizleri -kin ve nefreti - mirasyedi gibi harcatır bize..
benim en önemsediğime geldi sıra..kıskançlık..en ama en tehlikelisi ve farkedip yok etmesi en zor olan bu..bir anda kalbimizde beliriveren bir sıcaklık, bu en büyük canavarın o anda bizle olduğunun habercisidir..farkedilmesi kolaydır fakat yok edilmesi en zor olanı..yok edeci bir şeydir, yıkar yok eder ve bitirir bizi..bu yaratık  kalpte hissedildiği için yok etmek en zor belki de..en zor ama imkansız değil..
ailelerimiz bizleri büyütürken genel olarak en iyi anne -baba hırsıyla büyütmelerine rağmen ve sanırım hırsta zaten yok edilmesi gereken bir şey olduğu için bu yedi nefsi bize bizzat öğreterek büyütüyorlar..sonra çık işin içinden..kolaysa tabi..
benim bunla ilgili küçük bir formulüm var belki birgün size de lazım olabilir..önce kendini tanımayı iste, kendini farket, nefslerini keşfet, kendine bunları itiraf et, yok etmek için derin acılara katlan ve herkese itiraf et..arındır kendini..en azından çabala..bu insana iyi geliyor..bana inan!

önlem

Gönderen Pisun zaman: 02:19 0 yorum
korkusuz bir gecenin sabahında;
                                     düşün..
beyninde şekil ver kelimelere, tümcelere
sonra onları;
altın yaldızlı bir deftere not et 
ÇARESİZ akşamlarda oku bu notları
oku, korkmayana dek...

5 Nisan 2012 Perşembe

O' nun hikayesi

Gönderen Pisun zaman: 00:05 0 yorum

empati..üstüne en çok düşünüp gerçekten, yürekten uygulamaya çalıştığım sihirli kelime..kendini birilerinin yerine koyup ne yapardım, ne yapmalıyım düşüncesi..insana sanki dünyanın en zor şeyi gibi gelir bu, oysa biz insanların çoğu, günde bilmem kaç kez başkasıymış gibi davranırız..bu bizim  kendi olma içgüdümüzü bastıran en önemli egodur..hayata başkasıymış gibi kolayca bakıverirken empati yaparken neden zorlanırız ?
kendin olmamak, hayata bakarken gözlük takmak derken hiç hiç zorlanmıyoruz..bu iki konuda da maşallah doğuştan oscar ödülü almış sanatçılar gibi tek ayak üstünde binlerce oyun sergiliyoruz hem kendimize hem cümle aleme..çok ta güzel kıvırıyoruz bu işi kendimize bile oynuyoruz bu oyunu..sıra başkası yerine kendimizi koymaya geliyor orda duruyoruz..onun yerinde biz olsaydık..a yoo asla ben öyle davranmazdım, öyle söylemezdim mi diyoruz? evet aynen öyle yapıyoruz işte..
olay çok karmaşık aslında; bu karmaşayı alt beynimiz kolayca çözüyor çözmesine de, biz nelerin altına gizleyip görmezden gelebiliyoruz.. tam olarak beni üzerinde düşündüren şey işte bu..başkalarını anlamamak için nelerin arkasına gizleniyoruz..sanırım bu garip bir tatmin..karşımızda ki insanı anlamaya çalışmanın en kolay yolu O nun yerine kendimizi koymakken; bizler O nun üstüne basıp tatmin oluyoruz..bu tatminin sonucunda geçici, hayal mutlulukları gerçek sanıyoruz sanırım..peki başkasını anlamamak neden bize sahte bir mutluluk versin ki dimi..böyle sahte bir şey bizi neden beslesin..hani açken, çok açken önümüzde de her yemeğin olduğu bir masada neden biz bir dilim ekmekle doyalım ki..oturalım o masaya canımızın istediği, gerçekten çok sevdiğimiz yemeklerden bol bol yiyip doymak yerine neden bu gerçek aç kalış..ne alakası var..diyorsunuz duydum sanki..
şöyle ki; hiç büyümemiş, yaşam boyu rengarenk değişik kişilikler gözlüğü takmış sürekli doyurulmayı bekleyen egolarımız gün boyu zırlar durur..AÇIM..AÇIM..AÇIM..bizlerse bu yüzden işte her fırsatı değerlendiririz.uyanıp evden çıkar, insanların içine karışırız..tıpkı aç karnını doyurmak için avlanan eski insanlar gibi..egolarımız için avlanırız..çöpleri toplayan insanlara bakarız göz ucuyla..hızlandırırız adımlarımızı çooook pis kokuyor burası..birde üstüne üstlük trafiği tıkamış çöp kamyonu..ego için mükemmel bir av bu durma hemen doyur karnını..kaç ordan pis kokuyor ya çöpü toplayanlar da pis kokmuş terden..şöyle pis bir bakış at, kornadan çekme elini..ne de olsa sen çöp toplasan ter kokmaz trafiği de tıkamazdın..okula vardın kızın biri yağlı saçlarla geziniyor iykk iğrenç..sen olsan asla öyle dışarı çıkmazdın değil mi? evet çıkmazdın o zaman hemen doyur egonu..kızın biri arkadaşının sevgilisini ''elinden aldı''..off çok ağır suç bu durma! doyur karnını egonun..sen olsan asla yapmazdın..oysa lisedeyken sen en yakın arkadaşının sevgilisiyle birlikte oldun diye kaşar koymuşlardı kalem kutuna..olsun ama şimdi olsa yapmazdın..ne de olsa şimdiki arkadaşların bilmiyor bu olayı..eve döndüğünde annen sinirlendiriyor seni çünkü geç kaldın..sen anne olsaydın asla böyle olmazdın dimi..haklısın olmazdın..utanma sakın doyur bir an önce egonu..
ne çok sahte mutluluk var hayatta bazen şaşıyorum..sonrada anlıyorum zaten bu genel mutsuzluğu..bu sahtekarlık bu ödüllere layık bitmez tükenmez show, egomuzu doyururken bizleri yok etti..
em - pa - ti..başkasının yerine kendini koy..bunu yap..O nu anla düşmanın olsa bile..önce kendini keşfet ki O nu ele geçiresin..düşünsene avucunun içi gibi bildiğin birinden göreceğin zarar ne olabilir ki..zarar veremez sana..kesinlikle bu böyle..
birilerini anlamaya çalışmak; sahte geçici mutluluk yerine, sağlam ömür boyu bizi mutlu edecek bir kaynak sağlar bize..gerçekten doyurur..hem gözümüz hem karnımız hem de iç dünyamız doyar..gerçekten mutlu olmayı başarmışsak eğer bilmeliyiz ki artık başkalarını anlıyoruz..gerçekten anlıyoruz..yargılamadan önce O oluyoruz..O olunca artık yargılamak çok ama çok zorlaşır..yargı yoksa hayatımızdan koca bir pisliği attık..ohh! bugün nedensiz bir mutluluk var üstüme neden ki acaba?
 

Ben v.s